Sep 18, 2009

Malum Konular

Yas otuzlularin ortasina varinca vede hala bekarsan insanlar surekli bu konunun uzerine gitmeye baslayip uzerinde bir mahalle baskisi olusturmaya calisiyor... Bir partnerin yoksa salak sacma mizansenler ile ortam yaratmalar yok eger birisiyle berabersen bu insanin senin icin ne kadar dogru olduguna dair binbesyuz adet hipotez uretimine geciliyor. Toplumumuzda bekar kalamazsin !, kalirsan ya ozurlusundur yada baska bir sebebi vardir.... heleki eski asklarini bilen varsa hala onu unutamadi gibi zevzek ve salakca yakistirmalarda fisilti gazetesine yayilmaya baslamistir. Gecenlerde bana e-mail ile tekrar ulasan yaz ortasinda Bodrum'da raki/balik masamiza meze olan yaziyi burada paylasima almakta fayda goruyorum..

+++


Elif Şafak
Gül bahçesi evlilik
10.08.2009 04:57:01 Çoğu evli insanın zihninin çekmecesinde sakladığı bir defteri vardır. Muhasebe ve muharebe defteri! Tüm hatalar ve ihmaller, kusurlar ve eksikler satır satır oraya yazılır. Bakkal defterinden beterdir, evli çiftlerin gizli defterleri. Hırpalanmış, sararmış sayfalar. Bir gün açığa çıkmayı bekleyen kargacık burgacık ve çapraşık notlar.İnsanlığın icat ettiği en zor kurumdur evlilik. Aksini söyleyenlere sevecenlikle gülümse, ama sakın inanma. Kırmızı-pembe bir gül bahçesidir ya evlilik, goncası kadar dikeni de boldur. Unutursan bunu, anında hatırlatır; dikenlerini batırıverir parmağına. Ve sen bu kadar uysal ve yumuşak, doğal ve parlak görünen bir bahçenin nasıl olup da böyle sivri ve sert, gölgeli ve köşeli çıkabildiğine hayret edersin içten içe. Öğrenirsin. Öyle ya da böyle, er ya da geç, kurallarını öğretir evlilik. Gül bahçesini gördüğü halde ortada hiç diken yokmuş gibi gülümseyenler, bu kurumu gereğinden fazla cicileştirip romantikleştirenler, ya "taze evliler"dir, ya da "gönüllü gafiller".Bir labirent şeklinde inşa edilmiştir gül bahçesi. İç içe dönemeçler, çıkmaz sokaklar, beklenmedik sapaklar.... bilmece içinde bilmece... Saptığın her yol seni labirentin daha da içine sokar. Merkezine. Göbeğine. Öyle bir hâl alır ki en nihayetinde, bu labirente ne zaman ve nasıl girdiğini bile hatırlamaz olur; geri dönüş yollarını hepten yitirip kaybolursun. Bu arada "eski sen" en bekâr, en genç ve toy halinle labirentin dışında bir duvar dibinde sessizce bekler. Elinde solmuş beyaz çiçekler. Yüzünde mahzun bir ifade. Bekler ki hatırlayasın. Bekler ki geri dönesin. Bekler ama nafile....Zira "dış dünya" diye bir ihtimal artık kalmamıştır labirentin içindekine.İnsanlığın icat ettiği en karmaşık kurumdur evlilik. İpte canbazlıktır. Elinde mavi kurdelalı sırık, ince bir ip üstünde dengede durmaya gayret ederek yürürsün adım adım. Hem böyle boncuk boncuk ter içinde dengede durmaya çalışmak hem de etrafa bir şey çaktırmamak zordur ki, hem de nasıl. İdare etmek sanatı üzerine kuruludur evlilik. Kadın erkeği, erkek kadını, gelin kaynanayı, görümce görümceyi, aktörler aktörleri... idare eder. Tavizler, dengeler, sessiz sitemler. Birikmiş ama dışa vurulmamış öfkeler. Kabuk tutmuş yaralar. Azıcık kaldırsan kabuğun ucunu, tazeymiş gibi hemen kanar. İnce diplomasi, hassas terazi....Bir gram kadının kefesine koyunca anında bir gram daha koymak lâzım erkeğin kefesine. Mutfakta yemek yapmak için kullanılan tüy gibi teraziler bile evliliğin terazisi kadar hassas değildir. Orada mikroorganizma günahlar tartılır.Çoğu evli insanın zihninin çekmecesinde sakladığı bir defteri vardır. Muhasebe ve muharebe defteri! Tüm hatalar ve ihmaller, kusurlar ve eksikler satır satır oraya yazılır. Bakkal defterinden beterdir, evli çiftlerin gizli defterleri. Hırpalanmış, sararmış sayfalar. Bir gün açığa çıkmayı bekleyen kargacık burgacık ve çapraşık notlar. Öyle zamanlar vardır ki dişe diş, göze gözdür evlilik. Hamurabi yasaları. "Madem sen bana bunu dedin, ben de sana şunu derim...." Beş gram bu kefeye, beş gram ötekine. "Sen benim annemi istemezsen ben de seninkini ötelerim..."Evli olan bizler biliriz tüm bu ince ayarları. Bilir ama ne tuhaftır ki, bilmezden geliriz. Etrafımızdaki her bekâr kadın ve her bekâr erkeğe ısrarla evlilik propagandası yapar, illâ ki bir an evvel onların da başını bağlamak isteriz. Zaman zaman işi iyice abartır; açık açık baskıda bulunuruz. "Ee yetti ama, sana da birini bulalım artık...." Kaçınılmaz sondur: Bekâr birinin varlığı etrafındaki evlilere dert olur. Hiçbir bekâr insanın, böyle bir heyecan, azim ve tutkuyla kalkıp da, evli bir arkadaşının evliliğini sonlandırmak için uğraştığı görülmemiştir. Halbuki evli çiftler nedense bekâr arkadaşlarını bir an evvel evlilik labirentine sokmayı üzerlerine vazife bilir. Adeta bekârlık denilen şey toplum ve çevre tarafından sonlandırılması gereken bir çocukluk hastalığıdır. Kabakulak ya da kızamık gibi bir şey... Hani bir dönem yakalanabilirsin. Normaldir. Ama bir an evvel iyileşsen iyi edersin....Herkesin çiftler halinde dolaştığı, ilişkilerin kurumsallaştığı ortamlarda bekâr biri mızıkçının teki, düpedüz oyunbozucudur. Bu yüzdendir ki evli çifler gönüllü çöpçatanlık büroları gibi çalışır. Komisyonsuz, bedelsiz haftada yedi gün, günde 24 saat, etraflarına hizmet verirler. Hele öyleleri vardır ki işi gücü bırakır, hangi bekâr arkadaşını hangi bekâr arkadaşıyla tanıştıracağının çetelelerini tutar. Çevreyi genişletmek adayların sayısını artırır. Sırf bu yüzden kolay kolay arkadaşlık etmeyeceği insanlarla canciğer kuzu sarması takılanlar vardır. Beğenilen bir aday çıkarsa hemen bekâr dosta haber verilir. "Biriyle tanıştık, harika, muhakkak tanımalısın...." Beriki yazık, "Gidin işinize kimseyle tanışamam, hem ben hayatımdan memnunum" diye bekârlığını savunmaya çalışır. Başaramaz. Mizansenler yapılır. Yemekler ayarlanır. Yapay randevular. İte kaka. İte kaka. Yeter ki bozulmasın gül bahçesinin itibarı. Kimse kalmasın duvarların dışında... Oyundur ya, herkes bilir oyun olduğunu, gene de işte hevesle oynanır. Bu toplumda bekârlar özenle ayıklanıp tek tek avlanılır. Çocukluk hastalıkları geçmek zorundadır. Su çiçeğinden geriye en fazla belli belirsiz bir iz kalır.Elimizde fenerler, yürüyoruz gül bahçesinin içinde. Her şeye rağmen şikâyetçi değiliz. Artısı eksisinden fazla. Gül bahçesi ne de olsa. Güzel manzara, hoş rayiha. Gene de bazen aklımıza esiveriyor. Efsanevi aşklar yaşamak istiyoruz içten içe. Rapunzel'in saçlarından büyülü kuleye tırmanmak ya da beyaz atlı prensin atının terkisine atlayıp doludizgin gitmek istiyoruz belirsizliğe. Mutfakta tencere yemekleri yaparken, gözlerimizi kapatıp hayaller kuruyoruz. Dolmalarımıza pirinç ve tuz kadar içimizde ukte kalan aşkları da dolduruyoruz. Akşam kocalarımız eve gelince "Eline sağlık hanım" diyor. "Ne var bunun içinde?" Gülümsüyoruz. Hayallerimizi kurumasınlar diye buzdolabı poşetlerine koyuyor, ağızlarını sıkı sıkı kapatıyoruz. Taze taze bekliyorlar buzluklarımızda.... Donmuş donmuş bekliyorlar.Çelişkiler yumağı insan... çelişkiler yumağı her evlilik....Bilmem ki buralardan geçip de dikeni de gülü de aynı anda hissetmeyen var mıdır bu kırmızı-pembe bahçede?

Sep 1, 2009

arabesk


Yaz mevsiminin bitisinin ruhumdaki etkisi arabesk oluyor nedense, beynimin uretim mekanizmasi duruyor, hergun aciga cikan onlarca zihni sinir projelerim hayatta gerceklige ulasamadan oluyor... Ya gercekten bir yaz insaniyim yada yasadigim sehirdeki mevsimlerin durumu beni son iki yildir derinden etikiliyor henuz cozemedim.

Dunyadaki ekonomik krizin etkileri sonucu bunyemde cok uluslu sirket alerjisi olustu bu aralar, surekli abuk sabuk meslekler veya is projeleri turetiyorum sonra bu isin ekonomisine kafa yorup aylik butce girdisi ve ciktisi muhasebesi sonucunda kolay yol olan dolgun maas sisteminin esiri oluyorum.. Bu zinciri ne zaman kirarim onun savasi icersinde yeniden kis mevsimine mental hazirliklar, yeni oyalanma metodlari uretimine geciyorum... Ama beynim yaz sonunda pek uretici degil maalesef :) Yazarliktada basarili degilim burdan da ekmek cikacak gibi durmuyor :)

Arabesk, mevsim degisikligi, zihinsel kuraklik... yeni acilimlar bulmam sart !! Umitlerim yine baska baharlara kaldi bu sene...